Aslında, “Eylül” çok güzel bir aydı.
Ne şiirler, ne şarkılar, ne öyküler yazılmıştır “Eylül” ayı için.
Anneler kızlarına “Eylül” ismini boşuna vermediler.
“Eylül” okul zamanı;
“Eylül” gelmek zamanı;
“Eylül” bizim için romantizmin doruklarıydı.
“Eylül” de gel dememiş miydi Alpay.
Okul yollarına koşa koşa gittiğimiz zamanlardı.
Taaa ki, 12 Eylül 1980’e kadar.
İşte o gün, Amerikalıların, “Bizim çocuklar başardılar” dediği gündü.
Artık Eylül ayları, ne düşen yaprakların mevsimi, ne de okul yolunun romantizmi oldu.
Binlerce can düştü toprağa yaprak yerine. Binlerce annenin gözyaşı ıslattı sonbaharın kuruyan topraklarını.
Ve gelmesi için can attığımız eylül, her geldiğinde bir ok gibi saplantı yüreğimize. Ve her seferinde ince bir sızı yaktı yüreğimizi.
Ve o gündür bugündür akyalarımın altı üşür benim.
Ve o günden sonra gelmedi bu ülkeye, bu ülkeyi canından çok seven bir nesil.
O gün, Amerikalıların çocukları başardılar.
Bugün bizi bölmeye çalıştıklarını anladığımız gün olsun.
Bugün bizim birbirimizle kardeş olduğumuz gün olsun.
Bu gün, artık bizim çocukların başarma günü olsun.
Bugün devrim olsun.
“Eylül” yeniden gelmek, yeniden sevmek zamanı olsun.